23.07.2009

Yaz aşkının imkansızlığı hakkında...



Klişe kalıplara olan saygısızlığımız tüm hızıyla devam ediyor, kendimi bildim bileli böyleydim zaten. Ama kendimi bilmeye tam kaç yaşımda başladım onu bilmiyorum, yani kaç yaşında ya da kaç aylıkken birden durup, aha kendimi biliyorum dedim bunu bilmiyorum. Gerçi bu durumda bir paradoks oluşuyor ama önemsemiyorum şu anda.
Efendim klişemiz yaz aşkı. Yani yazın olunan aşk. Olayın duygusal yönünü bırakıp tamamen teknik olarak inceleyeceğiz bu olguyu.
Önce klasik aşk ile ilgili olan çiçek böcekleri inceleyelim sonra neoklasik tabir edeceğimiz sevişme dokunmaya geçeriz.
Şimdi sevgili dediğin ne ister, hediye ister. Arada ne alırız onlara, çiçek alırız.
Yazın peki hangi çiçekler doğal olarak yetişir. Ortanca gibi bir kaç gölge çiçeği dışında kaktüs gibi nerde lanet çiçek varsa yaz bitkisidir. Peki bunlar sevgiliye hediye edilir mi? Tabii ki edilmez. Ha gül, nergiz vs tarzı çiçekler almak istiyorsak mecburen kimyasallarla şişirilmiş, yazın üretilmiş çiçekleri tercih edeceğiz, yani kısaca söylemek gerekirse sevdiceğimize kanserojen koklatacağız. Bu mudur istediğiniz?
Çiçeği geçtik peki, takı incik boncuk. Bu maddeye hemen gülüyoruz , ivedelikle gülüyoruz. Yazın altın fiyatları ne oluyor biliyor musunuz siz? Geç geç geç..
Gelelim ikinci başlığa, fiziki temaslar.
Hangi aklı başında insan bu sıcaklarda kendisine dokunulmasını ister ki? Gece bile yatarken bacakları ayırıp yayılıp "hayat maximumda" reklamlarındaki gibi yatmıyor muyuz? Kendimize bile tahammülümüz yokken başkasına nasıl olsun?. Ben şahsen bu sıcakta bana dokunana, hele sarılana ana avrat düz gidiyor, gerekirse ufak bir fiske vurmaktan geri durmuyorum.
Gelelim can alıcı noktaya.
Sevişme faslı.
Balta sapı yutmuş gibi dümdüz misyoner pozisyonunda sevişenleri ayrı tutuyorum, şahsen benimkiler bir aksiyon filmini andırıyor, o yüzden o konuda konuşacağım ama yeri gelmişken misyoner pozisyonu da çok sıkıcıdır yazın. Çünkü terlersiniz ve terleriniz rakibinizin, aman ne rakibi, partnerinizin yüzüne gözüne damlar, tuzdan dolayı gözü yanan partneriniz olayın bütün tadını kaçırır, kah gözünü ovuşturarak , kah söylenerek sizin tadınızı tuzunuzu kaçırır. Tuzunuz zaten kaçmıştır karşınızdakinin gözüne neyse.
Hararetli bir sevişmeyi örnek alalım, adı üstünde hararetlidir. Bol bol ter demektir, bu da yanında bol bol kokuyu getirir. Zaten tek eşliyseniz sorun yok, hadi önce duşa girelim dersin halledersiniz. Ama barda tanıştığınız bir hatunu düşünün, barda zaten hoplanılıp zıplanılıp terlenmiş, içki de karışmış kana. Ateşli bir şekilde eve geliyorsunuz, üsttekileri panter gibi parçalıyorsunuz, dünyadaki bütün porno filmlerde yapıldığı gibi önce oral sex safhası olduğu için iniyorsunuz aşağıya ve süpriiiiz. Dakika bir gol bir. Alt taraf mutlaka kokuyordur, emin olun sizinki de kokacaktır, o kokuyu bir kere teneffüs ettiniz mi zaten karşınızdaki dünyanın en ateşli hatunu olsa da bitsin artık diye görev icabı yapacaksınız o işi. Bu da ne kadar zevk verir, ne kadar samimidir siz karar verin. Al işte sana yazın sevişme dediğin.
Gördüğünüz gibi yazın bu sıcaklarda ilişkiye başlayıp bir yerlere gelebilmek teknik olarak imkansızdır. İstisnalar olabilir tabii ama sonuç olarak yazın oturun oturduğunuz yerde.

3 yorum:

Vladimir on 27 Temmuz 2009 08:06 dedi ki...

Fazla sıcaklarda aşırı yakınlaşma olmuyor, terleme faktörü romantizmin içine ettiği için o kötü kokular tüm bir günü geceyi ve haftayı mahfedebiliyor. Ya klimalı bir mekan olucak ya da kışı bekleyeceğiz. Bu şart oldu :))

existence on 27 Temmuz 2009 08:18 dedi ki...

ya yaz aşkı dediğin Norveç'de olur, İsveç'de olur, Rusya'da çok güzel olur, 50 derecede ne aşkı ya?

dexter_fernando on 29 Temmuz 2009 05:43 dedi ki...

Aaa çok güzel yazıyorsun. Vallahi yazılarına baktımda başarılar. Bende güzel film kritikleri yaparım. Bana da yorum yap sonuçta blog yardımlaşması yapmalıyız...

Yorum Gönder

 

Aklıma gelenler blogunda yazılanların gerçek hayattaki kişilerle ve kurumlarla alakası vardır..