11.09.2009

İlim, Bilim ve Dilim Hakkında

9yorum

Rakı masasında kadehler kalktığında beş adet beyaz melek gibi duran rakı bardağının arasında kırmızı şeytan edasıyla bir adet şalgam suyu yerini aldı ve hep beraber ortada buluşup çınn adlı şarkıyı söylediler

"Aslında" dedi kırmızı şalgamın sahibi, bunlar hep cahillerin aldatması.

"Bilader o ne öyle şalgam, rakı koyayım sana güzelce iç " dedim lafını ağzına tıkmanın mahcubiyetiyle hafif şalgamtrak bir renge dönerek.

"Yok kardeşim sağol , alkol kullanmıyorum ben " diye cevap verdi. Kardeşim mi???Suratına baktım abilerimden birine benziyor mu diye, en büyük abimi hafiften andırıyor ama onu tanıyamıyacak kadar içmedim daha. Neyse , kardeşi rolünü oynayayım bir süre kime ne zararı var? Korkarım başladığı konuşmaya devam edecek.

"Asında bunlar hep cahillerin aldatması, evrim diye bir şeyin olmasının imkanı var mı? Bunlar ateist, şerefsiz tipler, bilim adamı kısvesine bürünmüşler"...

Masadan hmmm sesleri yükseldi, aslında kimsenin onu dinlediğini sanmıyordum ama, konuşan insanı hmmm lamak adettendir kibarlıktandır. Bu yüzden bende tüm içtenliğimle hmmmm dedim. Aldığı hmmm'lardan yeteri kadar mutlu olan şalgam sahibi devam etti konuşmasına.

"Bakın bu evrimi savunan dangalozlara soruyoruz, bize bir ara geçiş formu gösterin, çıt çıkmıyor, neden , yok da ondan"

Hmmm ların yanın bir de yaa yaaa ekledik ki görseniz hak vermekten öleceğiz. Bu adam kimin arkadaşıysa pek sevmedim, rakı masasında bu muhabbet olur mu ya? Demek ki şalgam suyu sofrasında adet bu, öğrenmiş olduk. Biz biraz rus hatunları da ne güzel be deyip, oradan kodumun milli takımı deyip, oradan İstanbul'un gece hayatında yeni nereleri var deyip , tatilde ne yapalıma geçip kapatacaktık halbuki bu geceyi.

"E bir sürü ara geçiş fosili bulundu , ama yaradılışcılar hep işin kolayına kaçtı, ya bunlar nesli tükenmiş hep var olan yaratıklardır dediler, ya da e bu ikisinin de arası nerede deyip saçmaladılar" diye mekanik bir ses çıktı masadan. Herkes yüzünü şaşkınlıkla bana çevirmese inanın ben de sesin sahibini aramaya devam edecektim, o anda anladım ki ağzım rakı bardağının içinde iken konuştuğum için çıkmış o ses öyle. Peki ben niye bu cümleyi kurdum nefret ederim ben böyle insanlarla tartışmayı. Arkadaşlarımın şaşkınlığı da bundan kaynaklanıyordu demek.

Badem bıyıklarının alt tarafı içtiği salgamdan kırmızı bir ıslaklığa bürünmüş bana doğru bakarak yaklaşık 8 derece öne eğildi ve:

"Evet, kendinin maymundan geldiğine inanmak isteyenler var, bu kadar neden hevesliler acaba ?" deyip, bu sefer yaklaşık 44 derece kadar geriye gidip gerdanını şişirim ihi ihi ihi diye güldü. İlk konumundan 36 derece daha geride iğrenç bir şekilde kikirdeyen herife baktım. Bunların böyle bir gülüşleri var. Saçma sapan bir hikaye anlatırlar kendi aralarında, mesela "Ateistin biri demiş ki hocanın tekine, Allah hani, olsa görmez miydik?" , çok bilgili hazır cevap hoca da cevap verir, "ben de senin aklını göremiyorum , yok demek ki aklın". Bunu duyan ateisti bir titreme alır ve o dakka dine döner. Hikayeyi dinleyenlere bu o kadar komik gelir ki hepsi bir anda şu şalgamcı gibi güler, ihihihihihi.

"Abiciğim" dedim açılı ve acılı şalgamla duran adama, senin kuantum matematiği hakkında bir fikrin var mı? Mikrobiyoloji biliyor musun, modern genetik hakkında hiç okudun mu? Ne diye işkembeden sallıyorsun ya ? dedim.

"Neyse ben sizi tutmayayım daha" dedi şalgam bıyıklı ve kalktı gitti.

"Kimin arkadaşı len bu ?" dedim masada bana "zıçtın len masaya" der gibi bakan arkadaşlarıma dönerek. Tahmin ettiğim gibi kimsenin arkadaşı değilmiş, neyin nesidir anlamadık. Ama durumu hafif toparlamam gerektiğini de biliyordum.

"Ya şu Rus hatunlar nasıl bir evrim geçirmişler ya, o gözler o saçlar o ten nedir ya allahaşkına " dedim ama artık çok geçti muhabbete dönebilmek için.

"Fatih Terim de bitirse evrimini de rahatlasak" demem de yetmedi, hesap çoktan istenmişti.

12.08.2009

Merak etmiyor musun .... hakkında

1 comment

Şu sıralar bir manyaklık millette aldı başını gidiyor. Televizyonda hangi kanalı açsam bir 3G reklamı, reklamların adını değiştirmek gerek 3G reklamları olsun başka reklam oynamıyor neredeyse.
Dışarıda milletin muhabbeti bu, "abi seninki uyumlu mu?" He uyumlu al eline bak ne kadar uyum gösterecek diyesim geliyor hepsine.
Sorsan tek tek 3G neyin kısaltılmışıdır, ne gibi bir teknoloji içerir bilen çıkmaz. Ama 3G ready telefonların satışında inanılmaz bir patlama olduğu söyleniyor. Millet yıllardır buna hasretmiş gibi koşarak gitti yeni telefonlarına kavuştu. E hani kriz vardı millette para yoktu?
Bu kimin neyine yarayacak , aklı başında birisi bana anlatabilir mi acaba?
Efendim neymiş 3G, cep telefonundan yüksek hızlı bağlantı imkanı sağlayacakmış.
Yani biraz açın ne demek o?
Yani internete bağlanabilecekmiş bu telefonlar.
Ah be öküz kardeşim, tamam bağlanılacak da, internete bağlananlar ne yapıyor. Git bir internet kafeye, %80'i oyun oynamakta, geri kalan msn, chat, facebook gibi mecralarda karı kız avında. Evden bağlananlar ya porno sitelerde geziyor, ya arkadaşlık sitelerinde finkliyor ama maksat hep aynı.
E hali hazırda bağlanmışlardan böyle bir profil elde ediyorsun, yeni bağlananlar ne getirir ki? En modern olanı, konuya en hakim olanı Friend Feed ya da Twitter gibi sosyal paylaşım platformlarında "tostumu yedim hadi hoplat beni" , "3. postayı bitirdim sigaram bitmiş lanet olsun" tarzında yazıların ötesine geçemedi. Ha , derinlerde bakarsan onların bile amacı sosyalleşmeyi arttırmak adına karşı cinse bir şekilde yaklaşayım çabaları, ama ha elini şeyine atmış internetteki görüntülerle cinsel masturbasyon yapıyorsun, ha kendine sanal bir karakter yaratıp, gerçek hayatta olamadığın kadar neşeli, dolu, güzel, yakışıklı vs vs davranıp ego masturbasyonu yapıyorsun, bu ikisinin farkı nedir? Birisinde boşalıp rahatlıyorsun hiç değilse.
Başka efendim ne gibi faydası var bu 3G nin?
E görüntülü konuşabileceğiz.
Ah be malak kardeşim, sen önce görüntü olmadan konuşmayı başar. Bak etrafında telefonda konuşanlara, işi gücü için konuşanların haricinde millet ne konuşuyor ki? Zaten gençliğin neredeyse tamamı konuşmayı kaldırmış mesajlaşmaya geçmiş, sen daha konuşmaya donanım eklemeye çalışıyorsun. Hem o kadar da iyi olmayabilir bu görüntülü konuşma.
-Hayatım nerdesin?
-Evdeyim hayatım yatıyorum da üşütmüşüm biraz.
-O arkandan elinde kadehle geçen kimdi peki?
Al , 3G yi tuttuğun gündür.
Bakın kısacası ben tamam 80'ler kuşağının bir çocuğu olarak fazla duygusal olabilirim bunu kabul ediyorum, tamam belki bu kadar teknojileşmeye ve sanal sosyalleşmeye karşı olabilirim tamam. Hatta abartım insanların sosyalleşmesi değil biraz birbirlerinden uzaklaşıp kendilerini dinlemeleri, kendileriyle vakit geçirmeleri taraftarı da olabilirim ama, bu 3G zımbırtısına sinirim sadece bundan değil. Apaçık ortadadır ki bu 3G teknolojisinden gerçekten faydalanacak bir avuç kadar insanı saymazsak , tamamen şişirme , tamamen milletin parasını almaya yönelik bir oyundur. O kadar reklamın parası nereden, kimlerden çıkacak dersiniz?
Neyse en iyisi beklemek.
Şimdilik sadece kampanya fiyatları açıklanıyor, bir kaç ay sonra bu fiyatlar ne olacak bilen yok.
Bütün bunlara rağmen çılgın gibi gidip telefonunu değiştirenler, bu konu için seçtiğim resme dikkatlice baksınlar. İleride uygulamaları gerekebilir.

29.07.2009

Sevilmek Hakkında

1 comment

Böyle birisi bir şey söyler bazen , ya da bakar bir acayip, içimizde bir sıcaklık olur. Ne güzel lan deriz, bak bu beni seviyor, bana değer veriyor. İlla sevgiliden bahsetmiyorum, çocuğunuz, kediniz, köpeğiniz, çalışanınız, komşunuz , herkes olabilir. Sıradan bir insansanız sırıtır siz de onu seversiniz, ona değer verirsiniz. Ama sorular soran , irdeleyen, düşünen bir insansanız düşünürsünüz, bu benim neyimi seviyor acaba? Ne yaptım da bana böyle baktı ya da bunları söyledi? Çocuğunuz sizle oynayabildiği için, kediniz ya da köpeğiniz o an bir yemek verdiyseniz , komşunuz ne bileyim apartman kapısını açtığınız için size yapmıştır o jesti, sevgilinize bir hediye aldıysanız , ya da siz de karşılığında bir jest yaptıysanız gönderir size bu komplimanı. O zaman durun derim ben, biraz daha düşünün.

* Sizi bütün sevenler aslında sizi değil, sizin ona yaptıklarınızı mı seviyor?

*Bütün bu şeyleri yapmasanız da sizi gene sevecek midir?

*Sizin siz olmanız yeter mi birilerinin sizi sevmesi için?

Sorular birikir birikir. Bunlara zaten cevap verememişken daha önce sıradan birisi olduğunuz, ve bundan çok memmun olduğunuz bir ortamda, istemeden yaptığınız, aslında kendiniz olduğunuz için yaptığınız bir şeyden dolayı millet sizi seviverir. Hayır durun , yanılıyorsunuz, sevmeyin beni diye haykırmak istersiniz, ben daha beni sevenlerin niye sevdiğini bile anlamamışken yenilerini eklemeyin diye geçirirsiniz içinden ama artık çok geçtir.

Bu soruları sormak yetmez bir gün ve denemek istersiniz, acaba katışıksız bir sevgi varmıdır dersiniz kendinize.

Denersiniz de , Normal Şartlar Altında , yani 273 kelvin sıcaklık, atmosfer basıncının 1 atmosfer olduğu anda, sizi çok seven insanlara son defa bakıp şartları değiştirirsiniz. Sizin için bir şey farketmeyecektir zaten, o duygularla yaşayamazsınız bundan sonra belli. Bakalım yanılıyor muyum dersiniz, tüm kalbinizle yanılmak için dua edersiniz ama beklediğiniz maalesef olmayacaktır. Siz bir şeyleri geriye çektikçe, ya ta toptan her şeyi değiştirince göreceksiniz ki aslında bir balondan ibaretmiş bütün etrafınızı saran sevgi, ve maalesef bu balon plates balonu değil, seyyar tezgah balonuymuş, çabucak sönmüş.

İnsanın bir şeylere sahip olamamasından çok daha kötü bir şey varsa, sahip olduğu her şeyin aslında yalan olduğunu görmesidir.

Bir sabah kalkarsınız ve bir kaç hamlede bütün hayatınız birden değişiverir. Bunu yaparken aslında böyle olacağını ummazsınız, ama buharlaşan her şeyi gördükçe, ve daha da kötüsü, aslında sizin onları ne kadar çok sevdiğinizi gördükçe daha çok üzülürsünüz.

Düşünceler ve üzüntüler dayanılmaz olunca ve bunu durduramayacağınızı farkettiğinizde, aslında inanmadığınız Allah'a yalvarır, bir şey olsun artık düşünemeyeyim, hatırlayamayayım diye yalvarırsınız.

Yukarıdaki ironilerin tanrısı bu şeyi size hediye eder, sevineceğinizi sanırsınız ama hayır, kötü de olsa düşünmeyi sevdiğinizi farkedersiniz, ihtimalleri bile sevdiğinizi anlarsınız. Ama artık şimdi çok geçtir her şey için. Ama başvurabileceğiniz hiç bir yer yoktur artık.

Yalnızsınızdır,

Sevilmiyorsunuzdur.

Ama bitecektir.


23.07.2009

Yaz aşkının imkansızlığı hakkında...

3yorum

Klişe kalıplara olan saygısızlığımız tüm hızıyla devam ediyor, kendimi bildim bileli böyleydim zaten. Ama kendimi bilmeye tam kaç yaşımda başladım onu bilmiyorum, yani kaç yaşında ya da kaç aylıkken birden durup, aha kendimi biliyorum dedim bunu bilmiyorum. Gerçi bu durumda bir paradoks oluşuyor ama önemsemiyorum şu anda.
Efendim klişemiz yaz aşkı. Yani yazın olunan aşk. Olayın duygusal yönünü bırakıp tamamen teknik olarak inceleyeceğiz bu olguyu.
Önce klasik aşk ile ilgili olan çiçek böcekleri inceleyelim sonra neoklasik tabir edeceğimiz sevişme dokunmaya geçeriz.
Şimdi sevgili dediğin ne ister, hediye ister. Arada ne alırız onlara, çiçek alırız.
Yazın peki hangi çiçekler doğal olarak yetişir. Ortanca gibi bir kaç gölge çiçeği dışında kaktüs gibi nerde lanet çiçek varsa yaz bitkisidir. Peki bunlar sevgiliye hediye edilir mi? Tabii ki edilmez. Ha gül, nergiz vs tarzı çiçekler almak istiyorsak mecburen kimyasallarla şişirilmiş, yazın üretilmiş çiçekleri tercih edeceğiz, yani kısaca söylemek gerekirse sevdiceğimize kanserojen koklatacağız. Bu mudur istediğiniz?
Çiçeği geçtik peki, takı incik boncuk. Bu maddeye hemen gülüyoruz , ivedelikle gülüyoruz. Yazın altın fiyatları ne oluyor biliyor musunuz siz? Geç geç geç..
Gelelim ikinci başlığa, fiziki temaslar.
Hangi aklı başında insan bu sıcaklarda kendisine dokunulmasını ister ki? Gece bile yatarken bacakları ayırıp yayılıp "hayat maximumda" reklamlarındaki gibi yatmıyor muyuz? Kendimize bile tahammülümüz yokken başkasına nasıl olsun?. Ben şahsen bu sıcakta bana dokunana, hele sarılana ana avrat düz gidiyor, gerekirse ufak bir fiske vurmaktan geri durmuyorum.
Gelelim can alıcı noktaya.
Sevişme faslı.
Balta sapı yutmuş gibi dümdüz misyoner pozisyonunda sevişenleri ayrı tutuyorum, şahsen benimkiler bir aksiyon filmini andırıyor, o yüzden o konuda konuşacağım ama yeri gelmişken misyoner pozisyonu da çok sıkıcıdır yazın. Çünkü terlersiniz ve terleriniz rakibinizin, aman ne rakibi, partnerinizin yüzüne gözüne damlar, tuzdan dolayı gözü yanan partneriniz olayın bütün tadını kaçırır, kah gözünü ovuşturarak , kah söylenerek sizin tadınızı tuzunuzu kaçırır. Tuzunuz zaten kaçmıştır karşınızdakinin gözüne neyse.
Hararetli bir sevişmeyi örnek alalım, adı üstünde hararetlidir. Bol bol ter demektir, bu da yanında bol bol kokuyu getirir. Zaten tek eşliyseniz sorun yok, hadi önce duşa girelim dersin halledersiniz. Ama barda tanıştığınız bir hatunu düşünün, barda zaten hoplanılıp zıplanılıp terlenmiş, içki de karışmış kana. Ateşli bir şekilde eve geliyorsunuz, üsttekileri panter gibi parçalıyorsunuz, dünyadaki bütün porno filmlerde yapıldığı gibi önce oral sex safhası olduğu için iniyorsunuz aşağıya ve süpriiiiz. Dakika bir gol bir. Alt taraf mutlaka kokuyordur, emin olun sizinki de kokacaktır, o kokuyu bir kere teneffüs ettiniz mi zaten karşınızdaki dünyanın en ateşli hatunu olsa da bitsin artık diye görev icabı yapacaksınız o işi. Bu da ne kadar zevk verir, ne kadar samimidir siz karar verin. Al işte sana yazın sevişme dediğin.
Gördüğünüz gibi yazın bu sıcaklarda ilişkiye başlayıp bir yerlere gelebilmek teknik olarak imkansızdır. İstisnalar olabilir tabii ama sonuç olarak yazın oturun oturduğunuz yerde.

21.07.2009

Atletle gezen erkekler hakkında...(Deneysel)

2yorum

Deneyin Konusu: Atletle gezen erkeklerin iç dünyasını anlamaya çalışmak.
Deneyin amacı:Empati yaparak önyargı ve önceden öğrenilen bilgilerle değil olayın içine girerek , bilimsel metodlar kullanarak yerinde teşhisi sağlamak. Atletle gezi sırasında iç dünyanın yanı sıra dış etkenleri ve bunun söz konusu erkekle etkileşimini incelemek.
Deney mekanı ve zamanı: Evden dört blok ötedeki bakkala gidip konsepte uygun olarak bira ve sigara almak, bunun için kalabalık bir cadde seçilir ve ayrıntılara dikkat edilir. Akşam 9 suları kalabalık için uygundur.
Deney için gerekli malzemeler: Bir adet pamuklu beyaz slip atlet (iç çamaşırı dolabından uygun olan seçilir).
Bir adet Türk erkeği. (elin erkeğine rica etmek yerine kendimizi kullandık)
Bira ve sigaraya yetecek kadar para (cüzdandan temin edilir)
Atleti tamamlayacak aksesuarlar. (Şort, şıpıdık terlik)
Deney Notları:
1- Evden çıkış:
Bir süre tereddüt ettikten sonra şansıma apartmanda kimseyle karşılaşmadan asansörü kullanmadan dışarıya çıktım. Herhangi bir evden çıkıştan farkı yoktu ama çok gergindim. Dışarıya çıkar çıkmaz omuzlarıma vuran serinlik beni biraz olsun rahatlattı, üzerinizde gömlek varken hissedemeyeceğiniz bir şey. Caddeye yaklaşık 50 metre mesafe var. Burası karanlık olduğu için kimse benimle ilgilenmiyor gibi geliyor, terliklerin şıpıdık kuvvetini de eklememe rağmen geçen bir kaç kişi de bana bakmadı. Yoluma devam ediyorum.
2- İnsanlar:
Caddeye çıktığımda çok büyük ilgi göreceğimi sandım ama tahminim aksine herhangi bir kıyafetle imişim gibi davranıyor herkes, bunun sağladığı rahatlık da cabası.
Bakkal dükkanına girdim orada da bir fark yok. Siparişimi hazırladı verdi, iyi akşamlar abi dedi, hmm abi demezdi bu bana , atletin ilk farkı şu anda ortaya çıktı. Abi oldum.
3- Geri dönüş yolu
Bir kaç kızla göz göze geldik ama kıyafetten dolayı hemen kafalarını çevirdiler. Bu da not alınası bir değişiklik, önceden süzerlerdi beni. Acaba kafalarında çıplakken bu herif nasıl olur diye düşünüyorlar mı normalde? Öyle olsaydı soyundukça ilginin artması gerekirdi. Kız ilgisinde gözle görülür azalma not ettim.
Sonuç: Onları her yerde görebiliriz, atletli erkekler (atleticus sapien) . Bazen bir arabanın direksiyonunda , bazen caddede karşımıza çıkarlar. Herhangi birine fikrini sorsak "ıyy kıro" diyeceklerdir, ama anlaşılan o ki aslında kafamızdaki olguya bizim tepkimiz.
Sokakta herhangi bir tepki ya da aşağılayıcı bakışla karşılaşmadım. Belki de bu insanlardan çok fazla olduğundan kanıksamışız bu olayı. Beyin-Göz ikilisinin alıştığı, garipsemediği bu olayı Beyin-Dil ikilisi nedense çok garipsiyor ve atletle dışarı çıkmak muazzam bir görgüsüzlük ve abes bir olay gibi anlatıyor.
Tüm artıları eksileri bir kefeye koyarsak atletme ve terlikle gezmenin inanılmaz bir rahatlığı var. Denemediyseniz deneyin derim...

18.07.2009

Düğünler ve Kolbastı hakkında....

2yorum

Bu aslında muhteşem bir dönüşümün hikayesidir. Kafka falan boşuna tırmalamış, gerek yok okumayın sakın. Yabancılaşma, uzaklaşma vb gibi şeyleri iliklerinize kadar hissetmek istiyorsanız size en yakın düğün salonuna gidiniz.
Bakın şimdi;
Muhtemel kız tarafı senaryosu:
Kızımızı anlatan renk pembedir. Şiirleri çok sever , renkli kartpostallara yazılmışlarına hele bayılır. Hatta bir blog açarsa blogu da böyle şeylerle doldurur. Aşk ve evlilik konusunda hardcore denecek kadar pembe bir dünyası vardır. Bayılır e-postasına forward ile gelen yumuşacık maillere, beğendiklerini saklar. Erkekler ve kadınlar hakkında yazılmış , onları kıyaslayan binlerce yazının her bir tanesine bayılır. Hayal dünyasında yaşar, belki çalışır belki çalışmaz ama etrafındaki insanları beni anlayabilen ve beni anlayamayanlar olarak sınıflandırır. Bu yüzden bir kaç romantik şiir ezberlemiş birisinin bunu kandırması çok kolaydır, ve bir gün kandırır da. Mutlu hayaller ile evlilik dünyasına adım atmaya karar vermiştir.
Ve şimdi,
Muhtemel erkek tarafı senaryosu:
O artık bir işte çalışmakta, askerliğini yapmış tam bir erkek olmuştur. Önce internette tanışma sitelerinde şansını dener ama bir türlü bir balık düşüremez ağına. Sonra av sahasını genişletir, okey sitelerinden tutun da teknik destek forumlarında bile boy gösterip karı kız peşinde koşturur durur.
Gerçek hayatında ise delikanlılığına toz kondurmamak çok önemlidir, namusu için yaşar, delikanlıyım lan ben diye naralar atarak her türlü kavgaya girebilir. Delikanlılığına yakışacak şekilde, temiz , eline erkek eli değmemiş kız bulup evlenme derdine düşer bir süre sonra. Haberler salınır, dengi dengine çalan davulun gereği yapılır ve bir kısmet bulunur.

Ve benim anlamadığım nokta:
Bu şimdi romantik prenses kız o düğün gecesinde ne yaşar da, müzik çaldığı anda kolbastının nağmeleri eşliğinde kendini piste salar.
O şimdi delikanlı erkek, nasıl bir kimyasal tepkime yaşar ki içinde, kıçını geriye doğru çıkartarak ellerini spastikler gibi yaparak , piste herkesten önce çıkar, nasıl savurur kıçını bir tarafa, başını bir tarafa?
Hayat bir varolma çabasıdır. Başkalarının sizi var ettiği kadar varsınızdır. Bu yüzde gruplar var, dinler var, siyasi örgütler var, aileler var. Bunların hepsi varoluş çabasının getirileridir.
Peki kolbastı nedir?
Bu nasıl bir iğrençliktir?
Bütün Türkiye birden nasıl öğrendi kolbastı yapmasını, ne ara bunu hip hop ile sentezledik, bunun bu kadar hızlı olması normal midir?
Tam hayatı ucundan kıyısından anlamaya başlamıştım ki, bu hoptek akımı nereden çıktı?
Ben hiç bir zaman uyamayacak mıyım dünyaya???

11.07.2009

Kadınlar ve Alkol Hakkında

0yorum

-Bak kızım, evde 40 tane rakı bardağı olabilir , tamam, ama ben o bardakla içebiliyordum sadece,
-Ya canım sevgilim hepsi rakı bardağı değil mi? Ne farkeder?
-Balkaymağım benim, hepsi aynı madem sence, neden özellikle gittin o bardağı kırdın?
-Ya ne bileyim ben onu sevdiğini.
-Tahinpekmezim benim, hiç dikkatini çekmedi mi aynı bardağı kullandığım , bu nasıl iş ya??
-Anısı var galiba bardağın, kim hediye etti acaba??.
-Dondurmalı künefem benim, kim hediye edebilir, nerde sizde öyle güzel hediye etme alışkanlığı, varsa yoksa incik boncuk biblo kıl tüy, ya hediye beceremiyorsunuz, bari kendimize aldığımız şeyleri kırıp dökmeyin ya hüüüü
-Aaaa, sen ağlıyorsun ya, bir kere bile benim için ağlamadın rakı bardağına ağlıyorsun...???
-Hüüü, ne alakası var yaaaaa hüüüüü...
------------------------------------------------------------------------------------
-Canım çok içtin yeter artık , bu son kadeh olsun...
-Gülünceee, gözleriiiinin içiii gülüyoooorrr....Ne dedin yavrum?
-Çok içtin diyorum çoook.
-Neye göre, kime göre çok içtim?
-Nasıl yani?
-Yani çok içtin diyorsan, bir kıstasın olmalı değil mi, bir mihenk lazım sana, az ve çok kavramları beraber çalışır, ekiptir, Thelma ve Louis gibi, Bonnie ve Clyde gibi ne bileyim Mickey ve Mallory gibi, kimle kıyaslıyorsun sen beni? Eski sevgilinle mi kıyaslıyorsun??
-Ay ne alakası var yaaaa
-O herif zaten liboş gibi bir tipti, ne anlar o içmekten , sen kıyaslayacaksan biraz sonra eve gidince yatakta kıyasla beni.
-Ay sen içince hakkaten iğrenç oluyorsun..
-Buzlu badem ister misin?
-İğrençsin , iğrenç
-Eve gidelim mi?
-Olur
-Sen var ya sen....
-Neee?
-Kendimiiiii seeeenden alaaamıyorum, garson hesapp...
---------------------------------------------------------------------------------------
-Şu herif sana mı bakıyor?
-Hangi herif?
-Şu masada oturan kahverengili.
-Okan arkası dönük adamın nasıl baksın bana...
-Dönüp bakmıştır belki çok mu zor ya dönüp bakmak, bak döneyim bakayım istersen birine.
-Gerek yok ben biliyorum sen her şekilde gayet başarılı bakabiliyorsun, adamcağzın baktığı falan da yok ayrıca , başlama gene , sorun çıkarma..
-Yaaa, ben sorunluyum demek, elin herifi seni gözleriyle soyacak sorun bende çıkacak. Dönüp dönüp bakıyor işte,, Hoooop bilader, alooo
-Ya hayır ya, nolur bak burası nezih bir ortam..
-Tamam işte, biraz eğlence lazım...Hooop, baksana len, bir de bana bak , hep yanımdakine mi bakacaksın hooop.
-Bana mı dediniz beyfendi.
-??????????????? Pardon hamfendi, ben bir tanıdığıma benzettim.
Anaaa, kadın mış len
-Salaksın sen
-Ya öyle saç kesimi hiç yakışmış mı ona allahasen, kesin lezbiyen bu, yanındaki de gay dir kesin.
-Rezilsin sen rezil.
----------------------------------------------------------------------------------------
 

Aklıma gelenler blogunda yazılanların gerçek hayattaki kişilerle ve kurumlarla alakası vardır..