18.07.2009

Düğünler ve Kolbastı hakkında....



Bu aslında muhteşem bir dönüşümün hikayesidir. Kafka falan boşuna tırmalamış, gerek yok okumayın sakın. Yabancılaşma, uzaklaşma vb gibi şeyleri iliklerinize kadar hissetmek istiyorsanız size en yakın düğün salonuna gidiniz.
Bakın şimdi;
Muhtemel kız tarafı senaryosu:
Kızımızı anlatan renk pembedir. Şiirleri çok sever , renkli kartpostallara yazılmışlarına hele bayılır. Hatta bir blog açarsa blogu da böyle şeylerle doldurur. Aşk ve evlilik konusunda hardcore denecek kadar pembe bir dünyası vardır. Bayılır e-postasına forward ile gelen yumuşacık maillere, beğendiklerini saklar. Erkekler ve kadınlar hakkında yazılmış , onları kıyaslayan binlerce yazının her bir tanesine bayılır. Hayal dünyasında yaşar, belki çalışır belki çalışmaz ama etrafındaki insanları beni anlayabilen ve beni anlayamayanlar olarak sınıflandırır. Bu yüzden bir kaç romantik şiir ezberlemiş birisinin bunu kandırması çok kolaydır, ve bir gün kandırır da. Mutlu hayaller ile evlilik dünyasına adım atmaya karar vermiştir.
Ve şimdi,
Muhtemel erkek tarafı senaryosu:
O artık bir işte çalışmakta, askerliğini yapmış tam bir erkek olmuştur. Önce internette tanışma sitelerinde şansını dener ama bir türlü bir balık düşüremez ağına. Sonra av sahasını genişletir, okey sitelerinden tutun da teknik destek forumlarında bile boy gösterip karı kız peşinde koşturur durur.
Gerçek hayatında ise delikanlılığına toz kondurmamak çok önemlidir, namusu için yaşar, delikanlıyım lan ben diye naralar atarak her türlü kavgaya girebilir. Delikanlılığına yakışacak şekilde, temiz , eline erkek eli değmemiş kız bulup evlenme derdine düşer bir süre sonra. Haberler salınır, dengi dengine çalan davulun gereği yapılır ve bir kısmet bulunur.

Ve benim anlamadığım nokta:
Bu şimdi romantik prenses kız o düğün gecesinde ne yaşar da, müzik çaldığı anda kolbastının nağmeleri eşliğinde kendini piste salar.
O şimdi delikanlı erkek, nasıl bir kimyasal tepkime yaşar ki içinde, kıçını geriye doğru çıkartarak ellerini spastikler gibi yaparak , piste herkesten önce çıkar, nasıl savurur kıçını bir tarafa, başını bir tarafa?
Hayat bir varolma çabasıdır. Başkalarının sizi var ettiği kadar varsınızdır. Bu yüzde gruplar var, dinler var, siyasi örgütler var, aileler var. Bunların hepsi varoluş çabasının getirileridir.
Peki kolbastı nedir?
Bu nasıl bir iğrençliktir?
Bütün Türkiye birden nasıl öğrendi kolbastı yapmasını, ne ara bunu hip hop ile sentezledik, bunun bu kadar hızlı olması normal midir?
Tam hayatı ucundan kıyısından anlamaya başlamıştım ki, bu hoptek akımı nereden çıktı?
Ben hiç bir zaman uyamayacak mıyım dünyaya???

2 yorum:

içten on 19 Temmuz 2009 07:25 dedi ki...

ya ben sen bloxoo'da dışlıyorlar diye, laf olsun diye blog açtın sanmıştım ama çok iyiymiş blogun, özellikle bu yazı. yalnız bu tema sana biraz ağır olmuş, sağ tarafa bir iki karikatür at bari.

existence on 21 Temmuz 2009 03:39 dedi ki...

teşekkür ederim içten, ancak ben dışlandığımı düşünmüyorum. ben iyiyim durduğum yerde.
tema konusuna gelince, değerlendireceğim dediğin

Yorum Gönder

 

Aklıma gelenler blogunda yazılanların gerçek hayattaki kişilerle ve kurumlarla alakası vardır..